top of page

Ayşe'nin Nergisleri Ve T'ai Chi Ch'uan

Ayşe ile tanışmamız 1994 yılında oldu. O yıllar bir yandan mühendislik hayatıma devam etmeye çalışırken, diğer yandan mide kanseri olduğu tanımlanmış annemi yanıma almış, Çapa, Cerrahpaşa, Okmeydanı hastaneleri arasında mekik dokuyan bir adama dönüşmüştüm. Kadıköy, Yoğurtçu Parkı caddesi üzerindeki küçük evime her gün dönüşte, mecburen yine aynı cadde üzerinde olan “Ayşem Çiçekçilik” levhası asılı, küçük çiçekçi dükkânının önünden geçerdim. O gün, dükkânın kapanmış olduğu akşam saatinde, yine oradan geçerken, vitrinin dış-önüne saksı çiçeklerinin bırakıldığını gördüm. Durdum, baktım ve “herhalde bunları artık satamayacakları düşüncesi ile dışarıya koydular, isteyen alsın diye” yorumunu yaptım ve birkaç saksıyı alarak eve gittim. Hatta önümde yürüyen bir çifte bile seslenip, kendilerinin de gelip almasını telkin ettim aynı algı ile. Kucağımda saksılar, annem beni karşıladı.

O, elimden saksıları alırken, ben saksıların kaynağını anlattım. “Olur mu oğlum, sen bu çiçekleri çalmış oldun!” dedi. “ Ya anne, hani Almanya’da da yapıyor insanlar böyle şeyler, kullanmayacakları şeyleri belli günlerde, sokağa çıkarıyorlar, ihtiyacı olan alsın diye!” desem de, aklıma kurt düştü, “ya annem haklıysa” diye.

Ertesi akşam biraz daha erken geçtim çiçekçi dükkânı önünden. Yine birkaç saksı orada duruyor. İçeri girdim ve karşımdaki dükkân sahibesine, dışarıda duran çiçeklerin fiyatını sordum. O, biraz duraklayarak, az bir fiyat söyledi. Çıkardım, aldığım saksıların karşılığı parayı uzattım. “Seçin alın!” dedi. “Seçtim ve aldım bile!” dedim. Şaşırdı, “ Ne? Ne zaman?”, şaşkın…” Dün akşam” dedim ve anlattım algımı, yaptığımı, annemin beni uyarmasını. Kahkahalar ile güldük, tanıştık…

Ayşe ile sonra dost olduk. O zor günlerimde, ben işte iken yakınında olan evimize gelip, annemle zaman geçirdi, ilgilendi. Çay içti... Batık bir tıp sisteminin çilesi ile zorluğun, öte yandan en derin insanlık hallerinin yaşandığı, çok öğretici iki buçuk yılın ardından kaybettik annemi. Bu yazıyı yazarken, ölümünden hemen önce 1996 yılından 1997 yılına geçiş yaptığımız yılın gecesinde, kız kardeşim ve annem ile birlikte diktiğimiz minik, yarım metrelik Himalaya sediri, dördüncü kata ulaşıp geçmiş, rüzgârda sallanıyor, uzansam dalına değeceğim. Ağaç dikmek ne güzel…

T’AI CHI ve T’AI CHI CH’UAN:

T’ai Chi, Tao’nun sinonimidir. Yani eş anlamlısı, diğer bir adlandırılışı. T’ai Chi Ch’uan ise bir uygulama olarak, TAO’yu-T’ai Chi’yi anlama-kavrama yolu. Elbette, okuyucu tarafında belli kavramsal verilerin olduğu varsayımı ile yazı ilerlediğinden “TAO ne ?” sorusuna açıklamalar bu satırlarda yer almayacak. Öğrencilerim, benden defalarca T’ai Chi Ch’uan için farklı tanımlamalar duymuşlardır. Sağlık koruyucu sistem, savunma sanatı, bir iletişim becerisi geliştirme yolu vs… Onlarca boyut-tanımlama desem abartıya kaçmaz. Bu yazının kaynağı ise geçtiğimiz hafta 15 Aralık Perşembe günü yaptığımız akşam dersinin içeriği. Taşımak zorunda kaldığımız yükler, ilişkilerde yaşadığımız yaralanmalar, çektiğimiz acılar, çivisi çıkmış ülkenin, dünyanın, çocuklarımızın varlığını da hesaba katarsak bizde yarattığı kaygılar, bize bir şeyler yapıyor. Sade ifade etsem; hasta ediyor derim! O akşam grup arkadaşlarımızdan biri, grubu izleyerek vermeye çalıştığım yönergeler ile bağ kuramadığını çok açık ifade etti. “Hocam, bu akşam burada olmayı beceremiyorum, farkındayım, yaptığım kadar yapayım, siz bana fazla takılmayın, düzeltmeye da çalışmayın!” anlamında bir şeyler söyledi. Zaten belli olan durumunu çok içten ifade etmişti. Hareket düzeltmek yerine, tam da ne ile uğraştığımızın farkındalığını birlikte yaşayabilmenin olanaklarını verdi arkadaşımızın bu hali. İşte orada yaptığım konuşma aslında bu yazının ana temasıdır. Söz, o küçük mekânda, küçük bir T’ai Chi grubu için söylendi. Birden, orada yaşanan farkındalık hikâyesinin yazıya dökülmesinin iyi olacağını, kayda geçişinin başkalarının da işine yarayacağını düşünüp, “arkadaşlar bunları konuştuk, bir de yazılı kaydı olsun!” dedim.

Konumuz “an-şimdi” oldu. Arkadaşımız, T’ai Chi dersine gelmişti ama orada değildi, şimdide değildi. Açıkça bunu söylüyordu. Aslında bu durumda yalnız da değildi. Kendimi de katarak söylüyorum bunu. Sürekli anda olarak, şimdide kalarak yaşayabilen var mıdır bilmiyorum. “Buda” tanımlaması belki böyle bir insana denk gelebilir. Bildiğimi, bildiğimi derken salt kitabi olarak değil, yaşam pratiğimde yaşadığımı paylaştım orada ve şimdi aynısını yapıyorum:

Şimdinin şifa gücü:

İşte bir tanımlama daha: T’ai, Chi çalışmalarımız, anda-şimdide olmanın en etkili yollarından biridir. Biz bunun için de bir araya gelip, T’ai Chi çalışıyoruz. Şimdilerde, belki de en çok bu boyut benim ilgimi çekiyor. Birçok “kişisel gelişim”-ki bu tanımlamayı sevemediğimi çevrem bilir- programında bize verilen yönerge budur. “Anda olun, şimdiyi yaşayın!” Bıla bıla…Oldu! Anda olma düğmemiz var sanki, basacağız, anda olacağız. Bir uygulama olarak T’ai Chi Ch’uan, ya da daha genel ifade edersem, T’ai Chi çalışmaları bize anı, şimdiyi doğallıkla yaşatır ve buradan gelen şifa gücünü alırız. Yaşadığımız her an hemen geçmiş oluyor. Gökyüzünde iz bırakarak uçan bir uçağı gözünüz takip etsin. O uçak, hep şimdi! Arkada bıraktığı beyaz iz geçmişimiz. O izin içinde sevinçler, güzel yaşanmışlıklar gibi acılarımız, yaralarımız, travmalarımız da var. Geçmişimiz hep şu ana bağlı. Şimdide olabilmek geçmişimizden kopmak anlamına gelmiyor. Bu an itibariyle, geçmişimize bize ait bir veri tabanı olarak bakabiliriz. Anda olmak, geçmişi unutmak anlamına gelmiyor. İstesek bile bu olmuyor. Her şey orada, arşivde! Yaşanan yeni bir olay, tetikleme rolü görüp, geçmiş acının ana taşınmasına neden oluyor. Yani geçmiş ile, sorunlarımız, acılarımız, travmamız ile karşılaşmayı beceremedikçe, onları şimdiye çekmiş oluyoruz. Geçmiş, şimdide tekrar buluyor. Sanırım bu çok genel bir durum! Şimdide olabilmek, kişiyi önce kendi bedenine getiriyor. Biricikliğini fark ettiriyor. Bu biricikliğinin dış bağlara ihtiyacı olduğunu anlatıyor. Varlığının beslenmesi ancak anda olabiliyor. Kaygı, korku, güvensizlik ile yükselmiş beyin frekansı, anda olmayı becerebildiğimiz ölçüde düşüyor. Daha önceleri, Schumann rezonans frekansından ve beyin frekansının psikolojik bağlantılı değişkenliğinden söz etmiştim öğrencilerime. Burada anıp geçeyim, bir merak uyandırsın. Eğer anda beslenemezsek, geçmişimize sakin bakamıyoruz, onu bir veri tabanı gibi kullanamıyoruz. Yara sürekli kanıyor, acıtıyor. Ömür heba oluyor! Pişmanlık sözleri üretiliyor.

“Hayatın bana verdiklerini göremedim, yaşamaya değer bulacak bir şeyi kalmayan yaşlı bir kadınım şimdi!”

Yakın zaman diliminde çok eski bir dostumun ağzından duyduğum sözler bunlar.

Şimdinin iyileştirici gücünden yararlanmak için, eminim sizlerin de karşınıza değişik kanallardan çıkan önerileri ben de anacağım:

Farkındalıklı nefes, farkındalıklı yürüyüş:

Yıllar içinde, birçok kere bu konuda konuştuk. Bizdeki canın (hani chi de diyoruz) sürekli üretiminde, nefes eylemimiz en çok öneme sahiptir de bilmeyiz nefes aldığımızı verdiğimizi. Şu gezegen üzerinde iki ayağı üzerinde devinen, yol alan, üreten-tüketenleriz de bilmeyiz ağrısız, sızısız ve hiçbir enstrümana ihtiyaç duymadan yer değiştirebilmenin kıymetini. Ancak bu yetiyi tam, ya da göreceli kaybetmiş olana sorun bir de! Ne büyük farkındalıktır onun yaşadığı! Nefes ve yürüyüşü farkındalıkla yapabilmek bizi kendimize getirmenin parasız yoludur. Nefes aldığınızı bilirsiniz, nefes verdiğinizi. Adım atarsınız, size bin bir nimeti veren toprağa bastığınızı bilirsiniz. Sizden öncekileri beslemiş, sizden sonrakileri de beslemeye devam edecek bu dünyayı fark edersiniz. Buluşursunuz bedeninizde. Geçmişinizden ha bire anınıza taşıdığınız acılarınıza “ hey! Sen orada dur! Bir bakayım sana nesin? “ diyebilecek gücü, sakinliği ve bunlardan beslenen çözümleyebilme yeteneğini açığa çıkarabilirsiniz. T’ai Chi buluşmalarımızda tam da bunu yaparız. Öncelikle farkındalıklı nefes, farkındalıklı adımlama.

Ancak, zamanla bu daha da zenginleşir: Farkındalıklı dokunuş, farkındalıklı görüş, farkındalıklı söz, farkındalıklı yaşam…

T’ai Chi uygulamaları bir araç olarak bize şimdiyi en etkin yaşatabilen ve bizi farkındalıklı yaşama doğru yol aldıran uygulamalardır. Farkında olmayı ve yollarını bir anladığımızda, hemen orada, şimdi bir uygulama yapabiliriz. Olan ile, hemen oracıkta var olup, görmediğimizle yeni bir teması kurarak. Bu konu da zaten çok yetkin ve saygın insanlar kitaplar yazmışlar. Onlara, kitaplarına ulaşmanızı elbette öneririm. Ama bir örneği işte şimdi verebilirim size.

İşte, şimdi sıra Ayşe’nin nergislerinde:

Söz konusu dersimizde grup arkadaşımızın hali üzerinden yukarıdaki gibi cümleleri kurduktan sonra, gelin bir uygulama yapalım dedim. Ayşe, bir sepet dolusu, doğadan toplanmış nergis çiçekleri ile gelmişti o gün. Ben de çalışma salonumuzun köşesine yerleştirip, bu çiçeklerin kaynağını, burada oluş nedenini anlatmıştım ders başında.

Ayşe, Sinop’un Ayancık ilçesi, Tarakçı köyünde doğup büyümüş. Kendi evlerini ve yöredeki birçok eski ahşap Karadeniz evini usta babası yapmış. Hani şu keseri ile mucizeler yaratan ustalardan. Tanıdım kendisini! Yıllar sonra artık tütmeyen baba ocağının tam karşısına prefabrik bir küçük ev kondurdu Ayşe. Eski evin onarımı mümkün değil. Yılın birkaç ayını orada geçirir oldu artık. Bu, İstanbul’dan bunaldıkça iyi geliyor ona. Bir de kendi gibi kuzeni var orada. O daimi kalıyor doğada. Zamanında ormandan kestane, zamanında nergis topluyorlar doğadan. Geçen sene de olduğu gibi bu sene de Ayşe ve kuzeninin nergislerinden biz de nasiplenelim dedim. Koku ve zarif görsellikleri ile T’ai Chi çalışmamıza katkı sessiz-zengin…

Bir demet aldım, bu zarif çiçeği üreten toprağı düşündüm, zor kış koşullarında onları toplayan kuzeni. Onun dünyasal ihtiyaçlarını. İstanbul’a gönderme zahmetini. Ayşe’yi, bana-bize ulaşma sürecinin tümünü düşündüm.

Elimde tuttuğum bu nergis demetine yabancılaşmam artık söz konusu değil! Karşımda bir T’ai Chi yoldaşım duruyor. Kendimi görüyorum, onu görüyorum. Onun farkındayım. Onun biricikliğinin farkındayım. Saygı ile sıra dışı, yılın ancak kısa bir zaman diliminde fark edebilirsem alacağım bu güzel kokuyu ince ince kokluyorum. Koku içime işliyor, tüm bedenime giriyor adeta. Rahatlıyorum, karşımda duran yoldaşıma takdim ediyorum. Aynısını o yapıyor. Ve tüm grupta nergis demeti dolaşıyor. Grup olarak kolektif bir farkındalık seviyesi yaşıyoruz.

Ayşe’nin nergis çiçekleri, bir arkadaşımız üzerinden çıkan sohbet ardından, zaten yaptığımız T’ai Chi farkındalık yolculuğuna tüm zariflik ve güzel koku olarak katılıyor, destek veriyor.

Sizler de özel zaman ve araçlar beklemenize gerek duymadan farkındalık çalışmalarını zenginleştirebilirsiniz!

Sabah, okul öncesi, çocuğunuza kahvaltı hazırlarken. Onu, çıkmadan önce kapıda kucaklamak, bir kısa kucaklama meditasyonuna dönüşebilir. Şimdi, siz oradasınız! Çocuğunuz orada! Sağlıktasınız, ne güzel! Bu kısa an, tüm geçmiş acılarınıza iyi gelecektir.

Dostunuz ile şu hayat koşturmacası içinde buluştuğunuzda karşılıklı oturup, çay- kahve içerken!

Çayı, kahveyi obezce yutarak değil. Bir arada oluşunuza, birlikteliğinize kıymet vererek. Çayı, kahveyi bir obez alışkanlığı yapmadan, kanıksamadan. İlişkileri de bir obez alışkanlığı haline getirmek, o ilişki için en büyük tehlikedir.

Kobayashi hocalarımın evine bir gidişimde, yatılı çalışma öncesi birkaç kişi daha oradaydı. Onların aracı ile birlikte yolculuk edecektik çalışma yerine. Sevgili Toyo ( 21 Nisan 2016 kaybettik!) yeşil çay sunmuştu bize. Birileri çok hızlı bir şekilde çayı bitirmişti. İkinci kâse doldurulurken, Toyo muzipçe seslendi: “Nasıl içiyorsunuz çayı öyle! Filin hortumuyla içmesi gibi oldu!”

Gülüştük…

Neyi, niçin, nasıl yaptığımızı anlamak, bilmek değiştirir yolu.

T’ai chi Ch’uan kesinlikle bir farkındalık yoludur.

Arkada Almanya Alpleri

Foto:SE, Bernried, Starnberger Gölü(Almanya)

Bildiğimiz şeyleri, dışarıdan, samimi insanlardan aldığımızda, yine başka bir farkındalık boyutu yaşayabiliriz. Bilmediklerimizin bize ulaşmasına da izin veririz üstelik. 7-11 Aralık 2016 tarihlerindeki T’ai Chi Ch’uan buluşması sırasında bir yandan size sözünü ettiğim farkındalık çalışmalarını Stanberger Gölü kıyısında, birkaç yüzyıllık ağaçlarla temas kurarak, yaban kazları, kuğular, ördekleri izleyerek çeşitlendirdim, bir yandan Thich Nhat Hahn’ın Türkçeye “Bir ağız iki kulak” diye çevrilen kitabını okuyarak beslendim. Bir Zen rahibi, zen sadeliğinde, gerçekliğe dokunarak, meramını kıvırmadan anlatma becerisinde olduğunu kanıtlıyor bize.

Bir roman gibi değil elbet, bir başucu kitabı olarak elimizin altında tutup, defalarca okunabilecek bir kitap. Hararetle öneriyorum…

Demek daha çok T’ai Chi çalışmak hepimize çok iyi gelecek! Şimdi ve burada olmak için, geçmişimizle daha sağlıklı teması kurarak, geleceğe yürümek için…

Sevgiyle.

Süha Ertekin 23.12.2016, Yoğurtçu/Kadıköy

Recent Posts

Archive

Search by Tags

No tags yet.

Follow us

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
bottom of page